HIRSIZLIK
İş dünyası, rekabetin artmaya başladığı ilk zamanlardan bu yana, hedeflere ulaşabilme adına daha çok çalışmayı mubah gören bir anlayışa ulaşmıştır. Bu yüzden çalışma saatlerini uzatan ve sanki bir savaşmış gibi algılanan rekabet dünyasında stresi ve buna bağlı olarak da öfkeli olmayı bile mazur gören, savaşı kazanmanın şartını böyle bir psikolojiye bağlayan insanlar rahatlıkla kabul görmüştür.
İşletme sahibi ya da üst düzey çalışan, nadir görünse de yükselme arzusu içindeki alt kademe çalışanları, bu çabalarında gerçekten haklı mıdır? Bir insan ister kendi işletmesi için ister başkasına ait bir işletmede ama yine kendi hedefleri doğrultusundaki kazanımları için çalışma saatlerini artırabilir, eve gitme saatlerini uzatabilir, ilerleyen zamanlarda fiziksel ve zihinsel sağlığını etkileyecek şekilde bir çalışma hayatı oluşturabilir mi?
Yeryüzü üzerindeki ilk üretimden, iş dünyasına dahil edilen ilk katma değerden itibaren günümüze kadar, muhtemelen hesaplayamayacağımız kadar çok çeşitli miktar ve değerde faaliyet yaşanmıştır. Sürekli ve katlanarak artan işletme faaliyetleri bundan sonra da tahmin edemeyeceğimiz boyutlara ulaşacaktır. İş dünyasında rekabet giderek artacak ve ancak sağlam bir organizasyona sahip, yeniliklere açık, adımlarını sağlam atmakla birlikte doğru riskler almayı bilen işletmeler hayatta kalabilecek, birçoğu, daha önceki milyonlarcası gibi iş dünyasından silinecektir. Her ne kadar genel kabul görmüş olgu, bunun için insanın kendinden, zevklerinden, ailesinden fedakârlık yapması ve daha çok çalışması olsa da bu, yanlış ve uzun vadede kesinlikle kayıpla sonuçlanacak bir algıdır.
Çalışma hayatı uzun bir maratondur, bir 100 metre koşusu değildir. Bünyesini, nefesini, psikolojisini uzun mesafe koşusuna göre ayarlayamayan her iş insanı, ekstra gün harcayarak başarı sağladığı bir sürecin sonrasındaki süreçlerde mutlak surette bir düşüşle tanışacak, sağlık sorunları yaşayacak, psikolojisi bozulacak, öfke nöbetleri geçirecek, ailevi ya da sosyal problemlerle uğraşmak zorunda kalacak ve kendinden, sevdiklerinden, ailesinden çaldığı her “an”ın bedelini ödeyecektir.
Evet, çalışma hayatı içerisinde kaybolup, başka şeylere ayırması “zorunlu” zamanları işe feda eden her iş insanı; kaba ama etkileyici tabirle “hırsız”dır. İnsan, hayatını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmek için bir takım fiziksel, zihinsel ve değer verdiği konularda aktiviteler yapmak mecburiyeti olan varlıktır. Spora, düzenli beslenmeye, aileye, dostluğa, sanatsal faaliyetlere yeteri kadar zaman ayırması gereklidir. Kendisini, “çocuklarına iyi bir gelecek adına çok çalışmak”la yükümlü kılan ve bununla kandıran bir insan; çocuklarına ayırması gereken bir zaman dilimini kaçırdığında onun ve dolaylı olarak kendisinin bir ömür boyunca bu eksiklik ile uğraşması gerektiği gerçeği ile yüzyüze geldiğinde, bu eksiği kazandığı paralar ile telafi edemeyeceğini anlayacaktır. Çok çalışarak mutlu olduğunu iddia eden kişi, fiziksel ve zihinsel sağlığı için yapması gereken faaliyetlerden çaldığı zamanlar sonrasında yaşadığı problemleri, çok çok para ödeyerek gideremeyecektir.
Daha çok kazanmak için daha çok çalışan her iş insanı, kendi ölçüsünde bir “hırsız”dır. Bu hırsızlığın bedeli ağır ya da çok ağır olur ama daha sonraları ödendiği için sorunun kaynağı, bu “çok çalışılan zamanlar” olarak da görülmez. Yaşlılık, çalışma hayatının kaçınılmaz sorunu stres, zamane çocuklarının asiliği, doymak bilmez eşin açgözlülüğü, insanların iyilik bilmezliği vs., insanın kendi yaptığı bu hatanın kılıfı olarak giydirilmeye hazırdır.
Peki, iş hayatı bu kadar zor ve rekabet bu kadar ağırken, bir işletmenin hayatta kalması nasıl mümkün olacaktır? Spor salonları, sanat salonları, dost sohbetleri, aile etkinlikleri bize çeklerimizi ödemekte, maaşları hesaba geçirmekte nasıl bir katkı sağlayacaktır?
İyi bir işletme; iyi bir organizasyon, sağlam bir sistem, pazar analizleri desteklenen stratejiler, pozitif işletme ortamı, hedefi olan ve sıkı çalışan ama mutlu ve huzurlu çalışanlar ve profesyonellik ile sürekli büyüyebilir, kazancını artırabilir ve yaşamını devam ettirebilir. Bunun için de yapılması gereken şey, bu konularda uzman kişilerden profesyonel destek almak olabilir. Değişmesi gereken anlayış, bir şeyleri başarmış olan “girişimci” zihniyetin, yöneticilik konularında aynı başarıyı sağlayamayabileceğini ve yeteneğe bağlı girişimcilikten bilgiye bağlı yöneticiliğe geçiş sürecinde ihtiyacı olan bilgiye ulaşmak istemesi olacaktır.
Dr. Sebahattin TAŞ
Danışman & Eğitimci